30 Eylül 2012 Pazar

benim adım ÖZLEM

 Benim adım Özlem. Adımı öyle koymuş annem babam. Bu yüzden bana hep özlemek düştü şu dünyada,  ana, baba, kardeş, eş, dost, arkadaşı. . .Ve yine öyle oldu. 14 yaşımdan beri, 5 sene Ankara, 5 sene Konya, 4 sene Amerika, 6 sene Konya, 3 sene Ankara'dan sonra şimdi de senesi belli değil İstanbul. Evet bu yazımı İstanbul'dan yazıyorum. Doğduğumuz yerlerden yine geçtik, doyacağımız yerin peşine düştük yine. . .göçtük, geldik. Nedir bizi böyle diyar diyar gezdiren, göçümüzü sırtımızda taşıtan, kader kısmet mi, yada maceraperestlik mi bilmiyorum. Artık göçümüzü sırtımızda taşımak yaşımız da geçti, göçümüz büyüdü kamyonlara sığmaz oldu, çocuklar büyüdü ele avuca sığmaz oldu  ama, biz hala geziyoruz işte neyin peşinde olduğumuzu bilmeden. Gezmek kısmı kulağa hoş geliyor belki . . .her seferinde yerini yurdunu terketmek, her gittiğin yerde emek verdiğin, gönül bağladığın dostlarını bırakmak, her seferinde yeni başlangıçlar yapmak, yeni ortamlar hazırlamak, hele çocukları  her seferinde yeni bilinmezliklerin içine bırakamak ağır geliyor insana. . . Beni, okuyucusunu bilmediğim bu yazıyı yazmaya sürükleyen bu ruh haline gülüp geçeceğim birgün, ve hatta pişman olacağım bu yazıyı yazdığıma biliyorum ama yine de yazıyorum işte. . .fazla sorgulamadan.
İstanbula karşı kinimiz yok, ön yargımız yok, hatta  tesellimiz çok.  İSTANBUL fırsatlar şehri, İstanbul ünlüler şehri, İstanbul iki kıtayı bağlayan medeniyetler şehri, İstanbul evliyalar, sahabeler şehri, İstanbul Rasullullah'ın methettiği güzel şehir. . .Bizim için çok değerli  akrabalarımız,  arkadaşlarımız ve bizi burada beklediğini bildiğimiz, vefalı yıllanmış  dotlarımız . . .
 Böylesi yeni bir başalangıca karşı ne kadar sağlam duracağım bilmiyorum ama, artık İSTANBULDAYIM.